Ağlayarak izledik o görüntüleri.
Hani Kur’an-ı Azim-üş Şan’ın tekmelendiği görüntüler var ya, ondan bahsediyoruz.
Neresinden bakarsanız bakın izahsız, neresinden bakarsanız bakın tarifsiz bir durum.
Hepimiz anne babayız, hepimiz aileyiz, hepimizin çocukları var.
Ve Allah esirgesin, hepimizin çocuklarının avuçlarımızdan işte böyle kayıp gitme ihtimalleri de var.
Kayıp gitme diyoruz, çünkü kayıp bir nesilden bahsediyoruz.
Dünyanın umurlarında bile olmadığı, değer yargılarından uzak, dünya görüşleri belli olmayan, nerede akşam-orada sabah mantığıyla gününü gün eden bir nesil…
Helal-haram bilinci taşımayan, İslam ahlakına bigane kalmış, mukaddesat yoksunu, dinsizliği, çıplaklığı ve serkeşliği medeniyet zanneden bir gençlik…
Ah o görüntüler, ah!
Bu nasıl bir beyin bulanıklığıdır!
Bu nasıl bir akıl fukaralığıdır!
Bu nasıl bir kalp taşlığıdır!
Bu nasıl bir duygusuzluk ve bu nasıl bir hissizliktir!
Bu nasıl!
Bu nasıl…
Ah be çocuk!
Nasıl oldu da, ruhunu şeytana teslim ettin sen?
Nasıl oldu da, bu kadar körleşebildin?
Zihnini ve tertemiz dimağını, nasıl oldu da bu kadar çamura buladın, nasıl?
Ailenin ve ailelerinizin durumu hakkında en ufak bilgimiz yok, öğretmediler mi sana?
Anlatmadılar mı?
Hıristiyan gençler dahi İncil’e dört kolla sarılırken, en son kitap olan Kur‘an’ın mukaddes değerlerimizden en büyüğü olduğunu sana belletmediler mi?
Bu neyin dışavurumu?
Bu neyin intikamı, söyler misin?
Yani söylenecek o kadar çok söz ve kurulacak o kadar çok cümle var ki!
Ama neylersin ki, dilimiz bile varmıyor söylemeye…
Ne diyelim başka!
Allah hidayet etsin sana!
Allah, şeytanın taht kurduğu kalbini halden hale çevirsin ve sana tövbe nasip etsin!
Ve bize gelince…
Biz ebeveynlere de, evlatlarımızın avuçlarımızdan kayıp gittiklerini görebilecek basiret, onları teslim almaya çalışan şeytanla mücadele için cesaret versin.
Çünkü sadece sen değil çocuk!
En az senin kadar toplum olarak bizler de suçluyuz. Zira o mukaddes kitabın yerinin aslında başının üstü olduğunu sana öğretememişiz.
İşte bu yüzden Allah bize de merhamet etsin!
Amin.