Keşke bundan yıllar-yıllar önce yazdığım yazıları bugün paylaşma imkanım olsaydı. Çoğunda Türkiye için üretim ekonomisinin ve milli enerji politikalarının ne büyük bir anlam taşıdığını anlatmaya çalışmış, bir an önce kendi içimize dönerek kendi potansiyelimizi gün yüzüne çıkarmamız gerektiğini vurgulamıştım.
İşte şimdi enerjiye birbiri ardına yapılan zamları görünce, haklılığım bir kez daha ortaya çıkmış oldu.
Üstelik bunu sadece ben de değil, herkes söylüyordu. Üretmeliydik, üretime yoğunlaşmalıydık. Ben şimdi sahip olduğumuz imkanlara bakınca, suyun başında susuz kalışımızdan başka hiçbir fotoğraf göremiyorum.
Türkiye’deki canlı hayvan varlığını yukarılara taşıma ve geliştirme gibi bir yol dururken, biz senelerce yurt dışından canlı hayvan getirdik. İthalattan yana zarar gördük, buğdayımız, arpamız, hububatımız da öyle. En basit örnekle Ayçiçek yağı krizi yaşadık, çünkü Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş sevkiyatı durdurmuştu.
Düşünün artık!
Ayçiçek ekmediğimiz için elalemin Ayçiçek yağına muhtaç kaldı. Buğday ekmediğimiz için elalemin buğdayına muhtaç kaldık. Hayvancılığımızı desteklemediğimiz için yine elalemin hayvanına muhtaç kaldık.
Şimdi de doğalgaz işi.
Adamların elinde vana var ve istedikleri gibi kapatıp açıyorlar, fiyat belirliyorlar. Halbuki bizim kendi gaz kaynaklarımız olsa böyle sıkıntılar yaşar mıyız? Petrol de öyle, adamlar diledikleri gibi at oynatıyor, dünyaya hükmediyorlar.
Zaten petrole zam gelince her şeye doğrudan zam gelmiş oluyor ve biz şimdi bu zamların altında inim inim inliyoruz.
Daha önce de uyardığım gibi, şimdi de uyarıyorum. Milli enerji politikaları geliştirmediğimiz sürece bunun ardı arkası kesilmeyecek, devamı gelecek. Kendi gazımızı, kendi petrolümüzü bulup bir an önce çıkartmalıyız, dolaşıma sokmalıyız. Kendi tarımımızı kendimiz, kendi hayvancılığımızı yine biz yapmalıyız.
Bu işler ithal etmeyle olmuyor, dışarıdan satın almayla olmuyor, artık önümüze bir ayna koymalı ve o aynada kendimize kesinlikle bakmalıyız.
Biz bize yeteriz!