Türk futbolu son yıllarda öyle bir hale geldi ki, resmen futbolumuzla övünmeyi unuttuk. Kirli eller, kirli planlar, kirli tezgahlar, sonra hakem katliamları, maç yönetme kabiliyetsizlikleri, arka planları, kumpaslar falan derken bulunduğumuz noktaya geldik. Sanki gizli bir güç var ve Anadolu’daki futbol kulüplerinin canına okuyor, bu da bir başka sorun. Teknik adam sorunu bir yandan, yerli futbolcu sorunu bir yardan, yabancı hastalığımız bir yandan; yani neresinden tutarsak tutalım elimizde kalıyor.
Futbol otoriteleri yerli futbolcuların yetersizliğinden yakınıyor, ama dönüp bakıyorsunuz yerli futbolcuların canına da yine yerli hocalar okuyor. Yerli hocalara bakıyorsunuz, dönüyor, dolaşıyor ve hep yerinde sayıyor. A hocası bugün A takımında, yarın bakıyorsunuz B takımına geçmiş. Z takımına kadar gidiyor, sonra silbaştan bir daha; Erzurumspor da dahil olmak üzere Türk futbolunda birçok hoca belki de takımların tamamında çalışmış ve görev yapmıştır. Bunun adı bana göre kısır döngüdür ve Türk futbolunun içinde bulunduğu acınası durumdur.
Yani bize kimsenin kötülük ettiği yok, kötülüğü kendimize yine biz ediyoruz, kendi canımızı yine biz kendimiz yakıyoruz. Biz böyle olunca haliyle meydan da sözde futbol baronlarına kalıyor, astığım astık, kestiğim kestik hakemlere kalıyor. Yani hakemlerin bildiğini okuyabildiği tek futbol piyasası bizimkidir; çünkü hatası olana bedel ödetilmiyor. Kaldı ki, mesele hata yapmış olmak değil, mesele bambaşka. Yani karanlık içinde karanlık, tezgah içinde tezgah ki, zincir gibi birbiriyle bağlanıyor.
Ondan sonra da diyoruz ki biz niye böyleyiz. Ne olacak işte, bizim yüzümüzden!