Bize bir milat lazım…

Büyükbaş hayvan varlığı sıralamasında Türkiye ikincilğinizi elimizde bulundurduğumuz dönemlerde, işin uzmanlarından hep şu uyarı geliyordu: 
-Dişi hayvanları kesmeyin, kestirmeyin!
Sonra ne oldu? 
Son birkaç senedir alt-üst olan fiyat dengelerinin de etkisiyle dişi hayvanların çok büyük bir bölümü ya kurban olarak satıldı, ya kasaplara gitti, ya da mezbahalara… 
Haliyle bu durum buzağı üretimini azalttı, yok denecek bir noktaya taşıdı… 
Erzurum için “buzağı fabrikası” tanımının yapıldığı yılları biliriz; birçoğumuz da zaten bu başlığı defalarca atmışızdır Erzurum için… 
Ne var ki, Erzurum bu özelliğini de kaybetti… 
Hayvancılığı canlandırmak elbette öyle kısa vaede mümkün olacak bir iş değil… ortası var, uzun vadesi var falan… 
Ama en kısa vadede atılacak adım, kesinlikle buzağı üretiminin artırılması olmalıdır… 
Bunun için girişimler var, besi ithalatı yapılıyor vs, vs… 
Ama takibi de yapılsın bu işin!
Yapılsın ki, buzağı üretiminin başlıca gereksinimi olan dişi hayvan varlığı muhafaza edilebilsin...  
Dişi hayvan varlığıyla süt üretimi de canlansın, besicilik faaliyetleri dolayısıyyla bitkisel üretim de canlansın… 
Yani bu tek yönlü bir süreç değil… 
Birbirinden doğrudan etkilenecek bir süreç… 
Hayvancılık yaparak sadece süt üretimine can vermiş olmazsınız, aynı zamanda yem bitkisi ihtiyacının giderilmesi için atacağınız adımlarla da; tarımsal-bitkisel üretime hayat verirsiniz… 
İşte bu doğrultuda bizim yeni bir milat başlatmamız lazım… 
Hayvancılık için… 
Tarım için… 
Üretim için… 
Kazanç için… 
Hep diyoruz ya, kırsal kente doğru göç var diye… 
İşte bu yüzden var... 
Değil mi ama? 
Tarım ve hayvancılığın hayat bulamadığı köylerde, çiftçinin ne işi var, rençberin ne işi var, nüfusun ne işi var…