Bilindiği üzere birkaç gün önce yapılan yargılama neticesinde Osman Kavala ve diğer sanıklar hakkında mahkeme hükmünü açıkladı, henüz gerekçesini bildirmedi. Kısa karar sonrasında siyasiler tarafından bir hayli açıklamalar yapıldı. Fakat benim en çok dikkatimi çeken açıklamalardan biri Almanya Kültür Bakanı Claudia Roth tarafından yapıldı. Almanya Kültür Bakanı yapmış olduğu açıklamasında “kararın her açıdan dayanaksız ve saçma” olduğunu belirtti. Kısa karardan sadece birkaç saat sonra… Devamında ise kararın “Osman Kavala'ya karşı kişisel intikam ile Türkiye'de olası bir demokrasi kültürüne yönelik bir savaş ilanı” olarak değerlendirdiğini bildirdi.
Söz konusu kararı veren mahkemeye sunulan iddianame tam 657 sayfadan ibaret. Yargılama süreci epeyce uzun sürdü. Duruşma tutanakları, yazılı savunmalar, sözlü savunmalar vs binlerce sayfadan ibaret olan bir dosyadan bahsediyoruz. Bu açıklamayı yapan Almanya Kültür Bakanı’nın şahsi olarak bunları okuduğunu düşünmüyorum. Açıklamalarında “danışmanlarımdan, yardımcılarımdan veya herhangi birinden aldığım rapora göre” diye bir ibare de yok.
Bu bakanın hayatına bakalım. Siyasi hayatında da geçmişten beri Türkiye ile alakalı sıklıkla açıklamalar yapmakta ve hatta Bodrum’da küçük bir apart işletmektedir. Gezi olayları sırasında Taksim Meydanı’nda gazdan etkilendiğini anlatmakta, 2014 seçimlerini “demokrasi erozyonu” olarak görmektedir. Türkiye’nin sağ görüşle demokratik olmasının mümkün olmayacağını defalarca tekrarlamıştır. Enteresan bir şekilde ise İran ile çok sıkı ve samimi ilişkileri bulunmaktadır. Sık sık heyetlerle ziyaret eder, İran’ın Almanya’daki büyükelçileri ile çok samimi diyalogları bulunur. Öyle ki İran’da bulunan bir kesim dahi bu samimiyetten oldukça rahatsızlık duyduklarını dile getirmişlerdir. Birkaç defa da ziyaretleri İran tarafından reddedilmiş ve programları ilgili bakanlıklar tarafından iptal edilmiştir.
Bu kişinin eğitim hayatına yönelik herhangi bir bilgi edinemedim. Yalnızca Ludvig Maximilian Üniversitesi’ne kayıtlı olduğu, eğitimini tamamlamadığına dair bilgiler var. Onun haricinde sanatla iştigal olduğu; her nasılsa birden kendini siyasetin içinde bulduğu ve sıklıkla Türkiye’ye gelip gitmeye başladığı anlatılmakta. Hatta Türkiye’deki gazetelere verdiği röportajlarda daha önce hiç gelmediği Türkiye’ye âşık olduğunu, Türkçeyi bilmemesine çok üzüldüğünü, Bodrum’da ev aldığını, Diyarbakır’daki sorunların bir an çözülmesinin kendisini mutlu edeceğini, cezaevlerini ziyaret ettiğini anlattığını ve birden Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye ile alakalı komisyonun başkan yardımcısı olduğunu görüyoruz.
Bu kadına, Gezi Olayları sırasında eylemlere katılan kişiler dahi tepki gösterdiler ve taleplerine gölge düşürdüğünü, bu meselenin ülke içi bir mesele olduğunu anlatıp uzak durmasını istediler. Hatta o dönem Almanya’daki aklı başında siyasetçiler, Roth’un eylemlerde ne işi olduğunu sordular ve siyasetçilerin farklı ülkelerdeki bu tarz olayların içerisinde olmaması gerektiği konusunda yorumlar yaptılar. Dahası Almanya’nın yaygın bir haber dergisi de bu konuyla alakalı kendisini bir hayli eleştirdi. O ise “Gazdan etkilendiğini” bütün dünyaya yıllardır anlatmakta. Aklımızdaki bu şahısla ilgili sorular şunlar:
* Almanya’da siyaset yapan bir partinin eşbaşkanının, başka bir ülkedeki eylemlerin ortasında polisle münakaşaya girmekteki amacı nedir?
* Türkiye’deki demokrasiye ve hatta meşru seçimlere ağzına geleni söylerken, İran’da hangi demokratik kıstasları Türkiye’den üstün görüp İran’la olağanüstü bir samimiyet içerisinde bulunmaktadır?
* “Kültür Bakanı” sıfatı ile bağımsız Türk Mahkemeleri’nin vermiş olduğu kararı hangi yetkiyle ve gerekçe ile “saçma” olarak nitelemektedir?
*Almanya’nın demokrasi tarihine ilişkin herhangi bir beyanatı var mıdır ve ağzından düşürmediği insan haklarının Almanya’daki tecellisini neden bizlere emsal olarak sunamamaktadır?
Bu soruların cevapları esasen barizdir. Avrupa’nın “demokratlarının” demokrasi kılıcını yalnızca tahakkümlerini devam ettirmek için tehlikeli bir silah olarak kullandığına dair tarihte sayısız örnek vardır. Başarılı olamadılar, olamayacaklar fakat çabalamaya kaldıkları yerden devam etmekteler. Bunu anlamamak için ya aşırı iyimser olmalı ya da tam tersi.