Eğriye eğri, doğruya doğru demek lazım mıdır?
Evet, lazımdır.
O halde bir doğru duymak ister misiniz?
İstersiniz, istersiniz…
Ramazan ayının ilk günlerinde de bu hatırlatmada bulunmuştum, bilirsiniz.
Şu iftar sofralarının tadını kaçırmayın, ülkece sıkıntılı günlerden geçtiğimiz bir dönemde insanların gözüne batacak ve canını sıkacak işler yapmayın demiştim.
Bunu iktidar partisine de söylüyoruz, muhalefet partisine de…
Ancak “imam ve cemaat” temsili orta yerde durduğuna göre, bu hususta en çok da iktidar partisinin dikkatli olması gerekiyor.
Bakınız!
İktidar partisine mensup olan hemen herkes, olup bitene: “Küresel ekonomik kriz” diyor mu, diyor…
“Bu sıkıntılı günler geride kalacak” diyor mu, diyor…
“Hep birlikte mücadele edeceğiz” kaydı düşülüyor mu, düşülüyor…
İyi, güzel, hoş da!
Bu iftar sofralarına bacak olursak; küresel ekonomik krizle bir tek vatandaş mücadele etmiş olmuyor mu?
Ramazan pidesinin bile 10 liradan satıldığı bir ortamda, pastırmalı sofralarda boy göstermek, mücadeleyi sadece vatandaşın sırtına yüklemek olmuyor mu?
Diyeceksiniz ki neden?
Şahsen ben bir seçmen olarak bu durumdan ziyadesiyle huzursuzum.
Düşünün ki, istesem benzer sofraları kendim de kurabilir yahut her gün öyle sofralarda iftar edebilirim; hamdolsun buna yetecek gücüm de var, çapım da var.
Ama gelin görün ki, ben böyle bir umursamazlıktan haya eder, utanır, hicap duyarım. Ki, benzer iftar paylaşımlarını her görüşümde sanki de yediği lokmayı fakir fukaranın kursağından geri çıkarıyormuşum gibi hissediyorum kendimi. Üstelik de hiçbir ilgimin ve dahlimin olmadığı halde.
Nitekim hiç ilgim-alakam yokken ve ben böyle düşünürken, eğer ki iktidar partisi bu hassasiyeti göstermiyorsa, vatandaşın tepkisinden de rahatsız olmayacak öyleyse…
Ben bu hatırlatmada bulundum, çünkü düşman değilim. Çünkü dost acı olsa da sürekli doğruyu söyler ve ben doğru olanı, yani yapılması gerekeni söyledim.
Duyarlar duymazlar, bu saatten sonra kendi bilecekleri iş!