Dün özel bir gündü, güzel bir gündü…
Erzurum’daki özel sağlık hizmetlerinde tekel zincirinin kırılacak oluşunu müjdelemiş olmamız, okurlarımızdan ve ehli vicdan sahibi olan herkesten anında karşılık buldu.
Eksik olmasınlar…
Biz, üzerimize düşeni yaptık, memleketin bir sorununu gündeme taşıdık, gündemde tuttuk…
Art niyetli bir yaklaşımımız hiç olmadı, ne istediysek bu memleket için, ne arzu ettiysek, taşına toprağına vefa borcumuz olan Erzurum için yaptık…
Çünkü biz bu memleketliyiz, bu memlekette yiyor, bu memlekette doyuyoruz… Bu memlekette nefes alıyor, bu memlekette yaşıyoruz…
Öyle birileri ya da başkaları gibi kilometrelerce uzakta ikamet edip de, memleket için hariçten gazel okumuyoruz…
Bu süreç bir sınavdı, geldi ve geçti…
Allah izin verirse de, bu sınavın sonunda kazanan Erzurum olmuş olacak…
Kimin kaybettiğine gelince:
Bir kere şehrin sözde kanaat önderleri, aydınları, düşünürleri ve güya söz sahipleri kaybetti…
STK’lar da kaybetti…
Altını çizelim, STK’lar dediysek, aralarında cımbızla çekilip ayırt edilmesi gerekenler hariç elbette…
Var mı öyleleri?
Var, sayıları sınırlı olsa da varlar ve bu şehir için mücadeleden kesinlikle bıkmıyorlar…
Onlar zaten biliyorlar kendilerini, çünkü taşıdıkları kanın asaletini biliyorlar… Çünkü onların taşıdıkları kan sadece al ve akyuvarlardan ibaret değil…
Onlar kanlarında bu şehre ve bu şehrin yarınlarına dair ümitler besliyorlar, onlar bu şehir için canla başla koşup, samimiyetle ve hulusi bir kalple çalışıyorlar…
İyi ki varlar ve iyi ki bizlere Erzurum’u daima güvenli ve kendimizi ise bize güvende hissettiriyorlar…
Uzun sözün kısası; dün biz birbirinden ayrı iki tablo gördük:
Birincisi, bu memleket için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olanları resmeden tablo… Diğeri ise, memleketin kucağına oturup sakalını yolanların bir arada bulunduğu tablo…
İşin çok daha güzel yanı ise; her iki tabloyu da herkesin görüyor oluşu…
Yani?
Yanisi şu:
Herkes her şeyi ve neyin ne olduğunu artık çok iyi biliyor…