Evdeki bulgur…

Dün bir haber denk geldi sosyal medyada… 
Türkiye’de bir emlakçı, müşterisi adına bir işyerini satılığa çıkarıyor ve yanlış hatırlamıyorsak 3 milyon 200 bin avro satış bedeli istiyor… 
Bu emlakçıyı Londra’dan bir bayan arıyor ve diyor ki; 
-Bu işyerini şirketimiz adına satın almak istiyorum. Ancak seninle anlaşalım, şirkete bu işyerini 4 milyona satalım. Geriye kalan 800 bin Avro’luk kısmı da kendi aramızda paylaşalım… 
Yani kişi başı yaklaşık 14 milyon liralık avanta… 
Hemen kabul ediyor emlakçı ve o kadın Londra’dan çıkıp Türkiye’ye geliyor… Tabi gelmeden önce de, emlakçıdan nakit 400 bin Avro para hazır etmesini istiyor… 
Emlakçı bu parayı hazırlıyor, kadın geliyor, para dolu zarfı çantasına atıyor, emlakçı ise, zarfı şimdi teslim edemeyeceğini, ancak satıştan sonra verebileceğini söylüyor…
Kadın da, gayet sakin bir şekilde çantasına koyduğu zarfı çıkarıp emlakçıya geri veriyor ve oradan ayrılıyor… 
Kadın gittikten sonra emlakçı zarfı açıyor ki, bir de ne görsün!
Hepi topu 5 bin lira değerinde İran riyali… 
Tabi polisti, şikayetti derken, ay bacayı savuşuyor… Londra’dan gelen kadının Paris uçağıyla Türkiye’den çoktan ayrılmış olduğu öğreniliyor… 
Emlakçı ne diyor peki?
-Mağdur edildim… 
Doğrudur, emlakçı mağdur edilmiştir ve tam tamına 14 milyon liralık zararı vardır… 
İyi, güzel, hoş da… 
Bu emlakçının hiç kabahati yok mudur şimdi? 
Londra’daki şirkete elindeki işyerini 800 bin Avro daha fazla fiyattan satma planları yaparken, bu emlakçı sizce masum mudur yani? 
Biz buna ne deriz, biliyor musunuz? 
-Ava giderken avlanmak… 
Ya da: 
-Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak, deriz…  
Uzun sözün kısası: 
Siz, siz olun! 
İnce hesaplar peşinde koşmayın! 
Aksi halde bir başka hesaba denk gelirsiniz ki, feleğiniz şaşar…