HESABI ALLAH SORAR, KUL DEĞİL!

Türk sinemasının marka değerlerinden birisi olan Fatma Girik hayatını kaybetti dün…

Bize ne düşer?

Allah’tan rahmet dilemek, öyle değil mi?

Peki, hayatına, yaşam tarzına ve dünya görüşüne yönelik olarak yargılamak, sorgulamak ve hesap sormak düşer mi?

Düşmez!

Asla!

Düşünün ki, ölmüş bir insandan şeytan dahi elini çeker, hiç ilgilenmez!

Çünkü İblis bile bilir ki; ölenin vereceği bir hesabı varsa da, o saatten sonra Allah ile kendisi arasındadır…

Ama topluma bakıyoruz da; yamyam dolu ortalık…

Ölünün bile üzerinden siyaset güden, ahlak ve din dersi vermeye kalkışan yobazlarla dolmuş ortalık…

Neymiş, Fatma Girik’e rahmet okunmazmış!

Ne biliyorsun?

Nereden biliyorsun?

Haşa!

Seni mana âleminden haberdar eden mi var ki, kendinden bu kadar emin ve bu kadar kesin konuşuyorsun?

Yapmayın!

Etmeyin!

Sümme haşa!

Kendinizi ilah yerine koymayın, hüküm vermeyin, kim olursa olsun hüküm cümleleri kurmayın!

Allah’ın kimi, nerede, ne zaman ve nasıl zelil edeceğini bilemeyeceğimiz gibi, kimi, nasıl ve ne zaman kurtaracağını ya da kurtarmış olacağını da bilemeyiz…

 

*

 

USAME B.ZEYD anlatıyor:

 

“Resulûllah Aleyhisselam bizi bazı kabilelere gönderdi. Onlar da bizim gelişimizden haberdâr olarak kaçtılar. Biz bu grubun içinden birisine yetiştik. Onu yakalayınca, ‘Lâ ilahe illâllah’ deyiverdi. Fakat biz kendisini öldürdük. Döndüğümüzde bu olayı Peygamber Aleyhisselâm’a aynen anlattım.

 

Peygamberimiz aleyhisselâm:

‘Kıyamet gününde o adamın söylediği bu tevhid kelimesinin kıymet ve büyüklüğünden dolayı sana kim yardımcı olacak?’ dedi.

Ben:

"Ey Allah’ın Resûlü, o adam, bunu ölümden korktuğu için söyledi" diye cevap verdim.

Peygamberimiz aleyhisselâm:

"Nereden biliyorsun? Yoksa niyet okumaya mı başladınız? Siz, niyet okumaya, insanların inancını tartmaya, Allah’ın bildiği sırrı bilmeye memur değilsiniz! Siz affetmeye, bağışlamaya, rahmet etmeye zorunlusunuz. İç alemlerin hesabı size değil, Yüce Allah’a aittir!"

Peygamberimiz bu cümleyi öylesine tekrar edecektir ki, Hz. Usame sonraları şöyle itiraf edecektir:

"Keşke o güne kadar değil de, ondan sonra Müslüman olmuş olsaydım ve bu ağır sorumluluk altında ezilmeseydim!"

 

Bilmem anlatabildik mi?