Sosyal medyanın dengesinin iyice bozulmaya başladığı dönemde alınan tedbirleri de mera etmiyor değiliz. Ama genele bakınca, alınan tedbirlerin çok yetersiz olduğu açık.
Her türlü kötü niyetli kullanıma açık olan bu sosyal medya denilen illeti kontrol altına almamız gerektiği hususunda herkes hemfikir ama kanun yapıcılar maalesef bu konuda çok yavaş ilerliyor.
Aynı şekilde televizyon dizileri de öyle. Düşünün ki, Türkiye yurt dışına en çok dizi ihraç eden ülkeler arasındaymış ve en çok izlenen diziler de Türk dizileriymiş.
Bununla gurur duymalı mıyız açıkçası bilemedim, çünkü dizilerin büyük bir bölümünde toplumun değer yargılarına ve temeline alenen saldırılar var.
Bir ülke düşünün ki, o ülkedeki televizyon dizileri yine o ülkedeki toplumsal yaşamın en büyük düşmanı olsun.
Dizilerde bildiğiniz ahlaksızlık özendiriliyor, mahremiyet kavramının içi boşaltılıyor, aile içi yasak ilişkiler insanların adeta gözüne sokuluyor. İş denetlemeye gelince, ne yazık ki sosyal medyada olduğu gibi yine kaplumbağa hızıyla ilerliyoruz.
Yani şeytanın avukatlığını yapmaya kalkacak olsam, aklıma şu gelecek. Diyeceğim ki, mevcut yap siyasi erk bu durumun devam etmesini istiyor ya da olaylar bu şekilde ilerlesin istiyor. Aileler dağılsın, aile müessesesi itibar kaybı yaşasın, evlilik dışı ilişkiler çoğalsın, ahlaksızlık alsın başını gitsin istiyor diye düşünürüm. Ama dediğim gibi, bunun için ya şeytana ruh satmış olmak ya da ülkeye ve topluma ihanet etmiş olmak gerekiyor.
Ben bu meselenin üzerinde acilen durulması gereken bir mesele olduğuna inanıyorum ve diyorum ki, bu ülkede yarınlarımızı tehdit eden çok büyük iki sıkıntı var, birisi sosyal medya, diğeri de televizyon dizileri. Her iki alana da vakit geç değilken müdahale etmezsek, yarınlarımız kararıp gidebilir.