Kredi kartlarıyla ilgili olarak üç gün önce yazdığım yazının daha mürekkebi kurumadan bazı gerçekler de görülmeye başladı.
Herkes hep bir ağızdan kredi kartlarını kısıtlama gelmesi için ses yükseltirken, kredi kartlarının yaygın ve yoğun kullanım sebebinin, yetmeyen nakit para olduğunun altı çok şükür çizilmeye başlandı.
Yani biz de dahil hiç kimsenin her fırsatta kredi kartı kullanmak gibi bir fantezimiz yok sonuçta. Niye kullandığımız da belli, nasıl kullandığımız da belli.
O gün demiştim ki, sonuca değil, sebebe odaklanırsak, sadece kredi kartını değil, yaşadığımız finansal sorunları büyük ölçüde çözebiliriz diye.
Neyse ki, kafası çalışan ekonomistler ağzını açtı da, kimsenin keyfinden kredi kartı kullanmadığını yüksek bir sesle dile getirdi.
Bazı ekonomistler de, kredi kartında taksitlendirmeye gidilmesi halinde, lüks tüketimin öncelenmesi gerektiğini vurguladı. Bence bunda da çok haklıydı.
Çünkü temel ihtiyaç başka şey, lüks tüketim başka şey. İkisini birbirinden ayırmak lazım.
En önemlisi ve bana göre de en mantıklı serzeniş, kredi kartlarıyla yapılan harcamaların kayıt altına alınması sebebiyle kayıtdışılığın önüne geçiliyor olması yönündeydi.
Yani deniliyor ki, bırakın insanlar kredi kartıyla harcasın, çünkü kredi kartıyla yapılan harcamalardan hiç kimse ne vergi kaçırabilir ne de kayıt dışı bir kazanç elde edebilir. Bu da döner dolaşır devletin kasasına vergi olarak girer.
Gördünüz mü, daha şimdiden öneriler ve formüller birbirini izlemeye başladı. Bu yüzden üzerinde toplumun tüm katmanlarının mutabakat sağlayacağı bir yol haritası oluşturulmalı; kredi kartına düşman gözüyle bakmayı bir kenara bırakıp, herkesin memnun olacağı bir sonuç elde edilmeli diye düşünüyorum.