Geçtiğimiz aylarda BeIN SPORTS’un bir muhabiri, Erzurumspor’un Erzurum’da oynayacağı maça görevlendirilmiş, ancak gelmeden önce Twitter’den;
-Para verseler gitmem ama iş icabı gidiyorum, özetinde bir paylaşım yapmıştı…
İşittik ki, bu delikanlının işine son verilmiş ve o da başına gelen bu olayın sorumlusu olarak Erzurum’u ve kendisine tepki gösteren Erzurumluları göstermiş…
Buna dair yaptığı paylaşımı gördük ve beraberinde neredeyse tüm yorumları da okuduk…
Bu delikanlıya destek mahiyetinde yorumlar da vardı, Erzurum’u sevmediğini ifade eden başka kullanıcılar da… Ama bu hesapların hiçbirisini linç etmeye yönelik tek bir yorum ya da girişime rastlamadık…
Peki, neden?
Neden olacak, o kullanıcıların Erzurum’u sevmiyor olmaları sadece kendilerini bağlar da, ondan…
Severler, sevmezler…
Gelirler, gelmezler…
Kalırlar, kalmazlar, yaşarlar yahut yaşamazlar, bu kendi bilecekleri iş… Hiç kimse de onlara “Erzurum’u niye sevmiyorsun?” diye sormaz, soramaz!
Ama bu delikanlınınki başka!
Şimdi bu delikanlı Erzurum’a neden gelecekti?
Maç için, öyle değil mi?
Kimin adına gelecekti?
Elbette BeIN SPORTS adına…
Yani bu iş Erzurum’a sıradan bir gezi değildi ki; tam tersine bu delikanlının çalıştığı kuruma karşı yerine getirmesi gereken bir sorumluluktu…
Öyle ya…
Hepimiz çalıştığımız kurumları temsil etmiyor muyuz sonuçta?
Hal ve hareketlerimizin, tutum ve davranışlarımızın ve hatta beyanlarımızın bile kurumlarımızı bağlayacağını bilmiyor muyuz?
Biliyoruz…
İşte bu delikanlı hatayı burada yaptı…
Paylaşımı ile çalıştığı ve aynı zamanda temsil ettiği yayıncı kuruluşu da sıkıntıya soktu… İlgili kuruluş yönetimi de, çalışanının bu tutumunu hoş karşılamamış olacak ki, delikanlıyla yollarını ayırdı…
Uzun sözün kısası:
Bu delikanlı ne ettiyse kendi kendine etti…
Hani bir temsil vardır, derler ya:
-Dilim, seni dilim dilim olasın!
Aynen o misal…