“İsrail Başbakanı Netanyahu’nun savaşı yeniden başlatma ihtimali herkesi endişelendiriyor…”
Bu görüş, Türkiye-Mısır ortak basın toplantısının gündemini oluşturan cümleydi dün…
İnanır mısınız, İsrail’in verdiği sözde durmayacağını, iki yıl önce Ekim ayında Gazze’de başlattığı kıyıma öyle ya da böyle devam edeceğini dün de düşünüyorduk, bugün de aynı düşüncedeyiz…
Trump denilen istikrarsızın saldığı iple kuyuya inilmeyeceğini, öyle zannediyoıruz ki Türkiye de biliyordur…
Kaldı ki, adamlar bu meseleyi Tevrat’tan alıntılar yaparak değerlendirmeye başladılar bile…
Hepsini geçtik!
Allah’ın hükmü var, Allah’ın!
Buyuruyor ki:
-Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz! Zira onlar ancak birbirlerinin dostudurlar…
Gayet açık ve net değil mi sizce de?
Âlemleri yaratan Allah’ın hükmü ve buyruğu apaçık ortadayken, Trump’ın ya da İsrail’in eli kanlı başbakanının ne dediği önemli mi?
Bunları geçmemiz lazım!
Bu hikâyelere artık aldanmamamız lazım!
Bu dün de hakikatti, bugün de…
Ne olursa olsun…
Şartlar hangi şekli alırsa alsın, küfür tek millettir vesselam!
O yüzden İsrail’in verdiği ateşkes sözünde durup durmayacağından, ABD’nin bölgedeki olaylara nasıl yön vereceğinden, Avrupa’nın mesele nereden bakacağından ziyade, Müslümanlar olarak bizim nasıl uyanacağımızı konuşmamız lazım…
Ve onların hiçbir zaman bizim yanımızda olmayacaklarını bilmek, ona göre plan yapmak ve onların her türlü planını ve tuzağını nasıl bozabileceğimize dönük planlar yapmamız lazım!
Uzun sözün kısası, Netanyahu’nun yeniden savaş başlatıp başlatmayacağını merak etmek yerine, bizim kendi iç dünyamızla ve nefsimizle ne zaman savaş başlatacağımıza odaklanmamız lazım!
Onlar mı?
Canları cehenneme!