Önce marketler vardı, sonra süpermarketler, daha sonra hipermarketler türedi…
Allısı, morlusu, yeşillisi yerlisi derken, hayatımıza ardından üç harfli marketler girdi…
Hayatımıza girseler iyi; mahalleye, caddeye, sokağa ve hatta neredeyse ağzımızın içine kadar gelip giriverdi bu üç harfli marketler…
Bir de baktık ki, o da ne!
Adamlar araba lastiği bile satmaya başladı… İşi o kadar ileri götürenleri oldu ki, karavan, tekne, hatta ve hatta elektrikli otomobil bile satışa sunuldu bu mekanlarda…
Hikmet Karaca Başkanı tanımayan yoktur; her yıl okullar açılmadan önce halka çağrıda bulunur ve kırtasiye ihtiyaçlarının kırtasiyeci esnaftan temin edilmesini isteyerek, yerel sorumluluk hatırlatması yapar…
Gelinen noktaya bakınca, Hikmet Başkan’ın aslında ne büyük ve ne kadar anlamlı bir mücadele içerisine giriştiğini çok daha iyi anlıyor insan…
Bir yanda araba lastiğine varıncaya kadar her alana burnunu sokmuş olan üç harfliler, diğer yanda küçük esnafı ezilmekten kurtarmaya çalışan bir meslek odası başkanı…
Tabi Hikmet Başkan’ın bu mücadelesi sonuç verir mi bilinmez ama; hakikat şu ki, bu mücadele öyle ya da böyle hafızalarda mutlaka bir yer edinir…
Ve ne zaman hatırlanır biliyor musunuz?
Küçük esnaf yedi dağ ardında mumla arandığı zaman…
O halde!
Yerel esnafımızı, küçük esnafımızı üç harflilere kurban etmeyelim!
Haydi!
Gün, tam da o gündür…