Ne yapalım yani?
-Muzaffer Bilazer, sen bu işi yapamıyorsun mu diyelim?
Varsayın ki öyle…
Kime ne faydası var bu saatten sonra?
Kaybettiğimiz puanlar geri gelecekse, onu da diyelim, başka şeyler de…
Değil mi ama!
Erzurumspor’da her beceriksizliğin faturasını nasılsa hocalara kesiyoruz, bir fatura da Bilazer için tanzim ederiz, olur biter!
Sonra evli evine, köylü köylüne…
Bu memleketin kaderi budur maalesef; hiçbir alanda yüzü gülmediği gibi, futbolda da gülmemiştir ve de gülmeyecektir…
Çünkü bakış açısı belli, vizyon orta yerdedir!
Tuzlaspor’un tek başına bir Ezhe’si ile Ahmet Yazar’ı, resmen hallaş pamuğuna döndürdü bizim takımı...
Onlarınki Ezhe idi, bizimkiler Eze kızı…
Onların ki takımdı, bizimki de takım olabilmek için belki aday adayı…
Yani olabilir mi?
Tribünler futbolcuları çağırıyor, bir tek Mücahid selamlıyor onları…
Peki, ya gerisi?
Kimi rakip takım oyuncularıyla muhabbet halinde, kimi de sahada dolaşıp durmaktaydı resmen…
Yani susuyoruz, bazı şeyleri içimize atıyoruz ama insanın üstüne bu kadar da gelinmez ki!
Yani bu şehir takımını seviyor diye, mavi beyazlı renklere gönül vermiş diye, iyi niyet de bu kadar istismar edilmez ki!
Herkes ayrı bir havada!
Herkes farklı bir kafada!
Süper Lig hedefi varmış, kimin umurunda!
Lig ikinciliğiymiş, kim takar bunu!
Play-Off’muş, işinize bakın lütfen!
Yani istemeyenin gözü çıksın da, bu takım bu kafayla Play-Off’tan da çıkamaz, Süper Lig falan da göremez!
Sezon sonunda da her yıl olduğu gibi fatura getirilir ve yine Onursal Başkan Mehmet Sekmen’e kesilir, olur biter…
Eeee!
Yazık değil mi yani?
Bu takıma yazık değil mi?
Bu takım için değil elini, gövdesini bile taşın altına koyan Mehmet Sekmen’e yazık değil mi?
Bu takıma gönlünü samimiyetle vermiş olan taraftara yazık değil mi?
Bu şehre yazık değil mi?
Bu şehrin insanına yazık değil mi?
Bazen düşünüyoruz da...
Biz nasıl bir günah işledik ki de, aynı şeyleri ve bu manzarayı durup durup tekrar seyrediyoruz…