Hilekarlık ve düzenbazlıkta öyle sınır tanımaz bir hale gelmişiz ki, yenidoğan bebeklerin üzerinden bile devleti kandırmış, haksız kazanç elde etmişiz…
Diyeceksiniz ki:
-Biz niye kandıralım, adamlar çete olmuş böyle bir halt yemişler, diye…
Doğru, onlar bu haltı yemiş ama bu haltın bizim toplumumuzda yenilmiş olmasının hiç mi anlamı yok?
Yani biz nasıl bir toplum olmuşuz ki, aramızdan böyle düzenbaz, böyle utanmaz ve böyle insafsızlar çıkıvermiş…
İyi evlatlar yetiştirememişiz demek ki!
Onlara eğriyi-doğruyu, helali ve haramı iyice öğretememişiz…
Kamu malını çalıp çırpmanın ateş yutmak olduğunu anlatamamış, hırsızlığın günah olduğunu öğretememişiz…
Öyle ya!
Sonuçta gökten zembille inmedi bu hırsızlar; bizim toplumumuzun bir parçası, falancanın yeğeni, falancanın amcası, ötekinin dayısı, kuzeni, kocası ya da kardeşi durumundalar…
Hırsız, hırsızdır; ancak bilmek lazım ki hırsızın hırsız olmasından en başta ailesi, çevresi, ait olduğu toplum, kurumlar ve nihayetinde kanunlar da en az kendisi kadar sorumludur…
Siz hiç ekşi mayadan tatlı yoğurt çıktığını gördünüz mü?
Uzun sözün kısası:
Toplum olarak biz ne isek, arlımız da o, arsızımız da odur, hırlımız ne ise, hırsızımız da odur…
Yani çuvaldız batıralım evet ama iğneyi de az buçuk kendimize batırmaktan korkmayalım!
Haksız mıyız?