Tuğla ocaklarında kavrulan, sazlıkta ıslanan toprağa öbek öbek tutunmuş vahşi dikenler, bir müddet sonra imara açılacak ve yapılaşacak arazilerin hüznünü bilir gibi pembe ve mor güllerini iyice içine çekiyor gibiydi. İlçelerden, köylerden şehre deyip göç eden insanların şehre tutunma hikâyelerinin en yakın tanığı en sert rüzgârlarla dövüle dövüle iyice biçkinleşen, keskinleşen bu vahşi dikenlerdi.
Sanayi Mahallesi’nin çocukları ve gençleri Erzurum ovasının çıplak güneşini, sert rüzgârlarını, sazlığının soğuk sazağını ciğerlerine öyle çekmişlerdi ki her biri yer yer kavruk, yer yer ıslak toprağın bir parçası gibi görünüyordu.
Çocuklar ve gençler ailelerinin hayata ve şehre tutunmasında boylarından büyük sorumluluklar alarak tuğla ocaklarında, fırınlarda, inşaatlarda, kerestecilerde, oto tamircilerde çalışmayı yemek, içmek, uyumak, uyanmak gibi yaşamlarının doğallığı olarak kabullenmişlerdi.
Kara tuğla, kara saban, kara düzen örneklerinde olduğu gibi doğal olanı nasıl ki “kara” kelimesiyle ifade ediyoruz, öyle de Sanayi Mahallesi’nin Palandöken gibi dik gençleri de “kara yağız”dı. Sanayili gençlerin temiz elbise giymeleri –okul dışında- ancak bayramdan bayrama mümkündü.
Tuğla ocaklarında eldivensizlikten parmak uçları adeta delinen gençler Ramazan’da gece sabaha kadar çalışırken her tezgâhın başında yanan ve cılız ay ışığına caka satan “lüküs lambalar”, lüküslerin loş ışığında dümdüz bir ovada bir gölge gibi çalışan çamurcu, kesici, kalıpçı ve arabacı orta çağdan kalma antika bir tablo görünümündeydi.
Yaşadığı toprağa benzeyen, adeta o toprakla yeniden yaratılan Sanayi Mahalleli gençler tuğla ocakları kadar olmasa da Tortum yolunun her iki tarafında bulunan briket ve büz imalathanelerinde de çalışırlardı. Evet, Sanayi Mahallesi’ne keresteciler ve oto tamirciler gelmeden evvel tuğlacılar ve briketçiler vardı ve bu sektörler ciddi istihdam sağlıyordu gençlere. Sanayideki sosyal yaşamın rengiydi harmanlar.
Oral Et Entegre Tesisleri’nin üstünde, yolun kenarında Ömer Düzyurt’un briket harmanı, alt tarafında Oltulu Hacı Ahmet Macit ve ortağı Hasankaleli Muhittin Beyin harmanı, karşılarında Hasankaleli Müslüm ve İsrafil kardeşlerin, onların altında Hasankaleli Ağa Eminin harmanı, onun altında da Narmanlı Naci ve kardeşi İbrahim’in briket harmanı vardı. Mahallenin meskûn mahali içerisinde tren hattının da altında İsmail Eminin briket harmanı vardı.
Tuğlacıların çoğu Tortumlu, briketçilerin çoğu Hasankaleliydi. Şehre göç ettiğinde ne yapacağını bilemeyen insanımız evvela en yakınlarının bilgi, beceri ve çevresi münasebetiyle edindiği kazanımlarla şehre ve hayata tutunmuştur. Akrabayı veya hemşeriyi takip ederek yahut birbirine destek olarak maişetini karşılama refleksi. Meselâ eşimin köyü Tortumkale’de şehirde çalışanların birçoğu PTT’de (daha sonraki adıyla Telekom’da) işe girerek köyden şehre göç etmiştir. Köylerinde PTT’ye ilk giren Şamil Bey ve İmdat Bey’in yardımıyla, referansıyla… Öyle ki artık bu bir hakikattir: Tortumkaleliyse muhakkak PTT’de bir çalışanı vardır. Bunun gibi aynı köyden çıkanların Avrupa’da aynı ülkede (Fransa, Hollanda, Almanya) gurbetçi olması, yurt içinde aynı şehre (İzmir, Sakarya, Bursa, İstanbul, Konya) göç etmesi, şehirde aynı meslek grubunda (inşaatçılık, lokantacılık, fırıncılık, elektrikçilik, sebze ve meyvecilik…) özelleşmeleri gibi… İspirlilerin ve Yusufelililerin genellikle fırıncı, pastaneci olması gibi…
Briket hacimce tuğladan çok büyük olmasına rağmen tuğladan çok daha hafifti. Tuğlanın hammaddesi kara toprak, briketinki süngerimsi taş olan pomzadır. Pomza hakkında MTA’nın sitesinde şu bilgilere yer verilir: “Pomza, boşluklu, süngerimsi, volkanik olaylar neticesinde oluşmuş, fiziksel ve kimyasal etkenlere karşı dayanıklı, gözenekli camsı volkanik bir kayaçtır. Oluşumu sırasında bünyedeki gazların ani olarak bünyeyi terk etmesi ve ani soğuması nedeniyle, makro ölçekten mikro ölçeğe kadar sayısız gözenek içerir. Gözenekler arası genelde bağlantısız boşluklu olduğundan, permeabilitesi düşük, ısı ve ses yalıtımı oldukça yüksektir.” Dilimizde ise süngertaşı, köpüktaşı, nasırtaşı, hışırtaşı, küvek, kisir gibi pek çok adla anılmaktadır. Organik tüf olan pomza taşı Organik tüf olan pomza taşı peyzaj alanında da sıklıkla kullanılan bir materyaldir. Pomza taşı sıvı sabun, silgi, kozmetik alanlarında yüz peeling ürünleri, lastik kauçuklarda, seramik killerin içinde dolgu metali, topuk temizliği ve kot pantolonların taşlanmaları gibi çeşitli alanlarda kullanılır
Fransızca olan “pomza”nın iri tanelisine Almancada “bims” denir ve inşaat sektöründe pomzadan ziyade bims kullanılmaya başlanmıştır.
Tuğla, briket ve harmanlarla anılan mahalle 1968’den sonra Sanayi Mahallesi olarak anılmaya başlanmıştır. Briket ve büz imalathanelerinden kendilerini yenileyenler, gelişen teknolojiyi takip edenler kentsel dönüşümle beraber ekonominin dinamik yapısı haline gelen inşaat sektörüne farklı boyutlarda boru blokları, kilit blokları, döşeme blokları, yalıtım blokları, geçmeli geçmesiz duvar blokları gibi ürün çeşitliliğiyle ayak uydururken kendisini geliştiremeyen küçük işletmeler tek tek kapandı.
Almanya’da gurbetçi olan babam ve amcam, Hollanda’da dayım 1970’lerin başında Tortum yolunun her iki tarafında tarla ve arsalar almıştı, yıllarca beklediler; tuğlacılar, briketçiler ve birkaç ahır dışında kimse rağbet etmedi buralara. 1980’lerin ortasında “yok fiyatına” sattılar ve onlar sattıktan sonra, bilhassa 1990’larda yolun sağı solu araç satıcılarıyla, servisleriyle, farklı sanayi dallarıyla doldu ve çok değerlendi. Nasip.
Sanayili gençlerin ev bütçelerine destek ve cep harçlıklarını çıkarmak için (tuğla ve briket harmanları dışında) çalıştıkları en önemli sektörlerden biri de fırınlardı. Bu bağlamda mahallede sosyal hayatın merkezi diyebileceğimiz adreslerden en önemlisi Karaman Fırını’ydı. 1970’lerde ve 80’lerde Sanayi’de Karaman Fırını’nda çalışmayan genç yok denecek kadar azdır. “Karaman Kardeşler Ekmek Fabrikası” öyle yoğun çalışıyordu ki fırının bulunduğu nokta otobüs ve dolmuş durağıydı ve halkın dilinde bu durağın adı “Fabrika Durağı”ydı. Bir fırının fabrika olarak anılması, sahiplerinin yedi ceddine sevap olarak yeter. O kadar genç bu fırında kendine meslek edindi ve geçimini sağladı ki Karaman Kardeşler Fırını bu kenar mahallede, orta ölçekli fabrikadaki istihdamdan çok daha fazla istihdam sağlamıştı.
Hacı İshak Karaman ve üç kardeşi (Kadir, Kahraman, Muhittin) ve amcazâdeleri (Hurşit) Erzurum’un ünlü fırıncılarıydı. Karamanlar İspirlidir. Hacı İshak’ın fırını Ayaspaşa’da Gürpınar Sineması’nın hemen üstünde, Kadir Karaman’ın fırını Nazik Çarşı’da Köseömerağa Cami’nin yanında, Kahraman Karaman’ın fırını da Muratpaşa’da, Muhiddin Karaman’ın fırını Erzincan’da, amcazâdeleri Hurşit Karaman’ın fırını da “Merhaba Taksi”ye giden arada, Kavak Camisi’nin karşısındaki sokaktaydı. “Hurşit’in Fırını” da şehirde bir adresti, Sanayi’deki “Karamanların Fırını” da. 1970’lerin başında güçlerini birleştiren Karaman kardeşler (İshak, Kadir, Kahraman, Muhittin) Sanayi’ye göç eder ve dönemin Tortum yolu olup bugünkü çarşının içinden geçen Endüstri Caddesi üzerinde “Karaman Kardeşler Ekmek Fabrikası”nı açarlar.
Kadir Karaman 1970’lerde Adalet Partisi’nin Ahmet Polat’tan sonraki ikinci adamıydı, il başkan yardımcısı olarak. Siyasette etkin olan Kadir Karaman Muzaffet Totoş ile birlikte Fırıncılar Derneği başkanlığı da yapmıştır.
Karaman kardeşler, fırıncılığın yanı sıra fırının karşısında bir müddet briket imalatı ve marangozluk yapmış, fırınlarının yan tarafında bakkal işletmiş ve hayvancılıkla da ilgilenmişlerdi. Aslında mahalleli gibi “fabrika “demeli fırına. Çünkü kısa sürede ovadaki köylerden, beldelerden, şehir merkezine geniş bir müşteri ağına sahip olmuştu Karamanların fırını. Öyle ki o tarihe kadar kasalarla ekmek taşıyan atlı arabaların yerine Karamanlar ilk defa motorlu bir aracı ekmek arabası yapmıştı. Evet, Erzurum’un ilk “Bedford” marka ekmek arabasına sahip Karamanlar böylelikle en uzak noktalara da hızlıca ekmek ulaştırabiliyordu, bu da talebi ve ekmek üretimini artırıyordu. Günde yetmiş torba un işliyor, üç posta ekmek dağıtıyorlardı. Atlı arabayla en fazla mahalle içindeki veya yakın mahallelerdeki bakkallara ekmek yetiştirilebilinirdi. Endüstri Caddesi’nden hızla inen “Kırmızı Bedford” mahallenin yüz akıydı. Herkes mahalleye ve mahalledekilere o kadar aidiyet duyuyordu ki mahallelinin varlığı sanki herkesin varlığıydı, mahallelinin sıkıntısı ve yokluğu herkesin derdiydi.
Karamanlar sadece açtıkları istihdamla değil başta mahallelilere olmak üzere şehirde yaptıkları hayır ve hasenat işleriyle de gönüllere taht kurmuşlardı. Bugünkü Opel Servisi’nin arkasında bulunan Bahçelievler Cami’nin temellerinin atılmasından yapımına kadar Karaman kardeşlerin hizmeti, emeği çoktur, meselâ. Hacı İshak’ın Siteler Cami’ye hizmeti de…
Karaman Kardeşlerin en büyüğü Hacı İshak kendisini tasavvufa adamış, ikincileri Kadir Karaman da evlatlarının hepsini çok iyi üniversitelere göndermeyi başarmıştı. Karamanlar eğitime verdikleri önemle de mahalleliye ufuk açmışlar, örnek model olmuşlardı. Kadir Karaman’ın oğullarından tecrübeli devlet adamı ve bürokrat Ömer Karaman halen İzmir Aliağa kaymakamı olarak vatana hizmet etmeye devam ederken sırasıyla İbrahim Karaman Atatürk Üniversitesi’nde Fizik profesörü, Mehmet Karaman GATA’da Uzman Albay (emekli olmuştur), Abdullah Karaman Selçuk Üniversitesi’nde Turizm bölümünün dekanı ve en küçükleri Adem Karaman da Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Radyoloji profesörüdür.
38 yıllık bürokrat olan Ömer Karaman ağabeyimize bir parantez açmalıyım. Sanayi Mahallesi’nden Türkiye derecesi yaparak 1977’de (Babası Kadir Karaman da o sene vefat etmişti) Ankara Siyasal Bilimler Fakültesi’ni kazandı. Kendisinden sonra Sanayi Mahallesi’nden Ahalı Hacı Mustafa amcamızın oğlu Selami Altınok (Eski İçişleri Bakanı ve halen Erzurum milletvekili), Tenekeci Ekrem Emi’nin oğlu Mükerrem Ünlüer (Eski Bayburt Valisi ve halen cumhurbaşkanlığında) ve onların dönemi Efgan Ala İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’ni kazanmışlardı.
Ömer ağabeyi lisede, program ve müsamerelerde o davudi sesiyle Sadi Akatay’ın “Bar” ve Yavuz Bülent Bakiler’in “Antepli Şahin” şiirini okumasıyla ünlenmiş, kaderin cilvesiyle zaman sonra Türkiye’nin en büyük ilçelerinden, Gaziantep’in merkez ilçesi Şahinbey’in kaymakamı olmuş ve ilçeye Şahin Bey anıtı yapılmasına vesile olmuştur. Ömer ağabeyimizin “Şanlı Müdafaa Şahin Bey, Kamu Yönetiminde Liderlik Etkisi” başlıklı iki kitabı bulunmaktadır.
Amcazâdeleri Selçuk Karaman Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde bilgisayar profesörü iken onun kardeşi Ersin Karaman da Atatürk Üniversitesi’ne bağlı TEKNOKENT’te müdürlük yaptıktan sonra Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne doçent olarak geçti. Muhiddin Karaman da 1970-80 arası Doğu Anadolu Fırıncılar Derneği’nin başkanlığını yürütmüştü.