Kavak’tan Sanayi Mahallesi’ne giden yol henüz şenlenmemişken, insan ve araç trafiği artmamışken o yolu yürüyerek gitmek yürüyen birçok insanla yolda tanış olmayı sağlamıştı bize. Sanayi’den akşamları yorgun argın dönerken dolmuşa binerdik. Sanayi’den çarşıya o yorgunlukla çıkmak çok zordu bizim için. O vakitler “Aziziye Durağı”dediğimiz (Halk bu mevkiye “poşa mahallesi” derdi. Kongre Caddesi’nin Sanayi’ye doğru bittiği nokta. Kavakkapı’nın üstü, Şükrü’nün hanlarının olduğu nokta.) Hayvan Hastanesi’nin, bugünkü Borsa kantarının olduğu yerden başlardı “çarşı”, yani “şehir.” Sanayi şehir dışıydı, çarşı dışı…
1970’ler ve 80’lerde Sanayi dolmuşlarının hepsi FIAT 50 NC idi. Dolmuşçular araçlarını öyle süslerlerdi ki dolmuşa bindiğimizde sanki de Hint racaların, mihracelerin omuzlarda taşındığı tahtırevanlara binmiş olurduk. Eskiden herkes aracını süsler, sağına soluna yazı çiçek vb süslemeler eklerdi: otomobil, kamyon, at arabası, fayton… Her dolmuşta şu süslemeler sanki de standarttı: direksiyon, ön cam, konsol, dikiz aynanın üzerinde sonradan eklenmiş tereği (raf) tüm camları dolaşan kadife döşeme ve püsküller. Şehir içi ulaşım aracı olmasına rağmen her pencerede kadife perde, şoför kapısı, muavin kapısı ve diğer ön kapının kendine mahsus aynası, fotoğraf çerçeveleri, bir veciz söz veya arabesk bir şarkıdan bir mısra muhakkak olurdu. Dikiz aynasının sağında solunda dolmuşçunun tuttuğu takımın kırlangıç bayraklarına rastlayabilirdiniz. Sanayi dolmuşçuları Erzurumspor ile beraber ekseriyetle Beşiktaş ve Fenerbahçe taraftarıydı.Fotoğraf çerçevelerinde dolmuşçuların ailelerinden sevdikleri veya kendileri olduğu gibi Yeşilçam’ın yahut arabeskin krallarının artistik fotoğraflarını görürdünüz. Bir de ön konsolda kadife küçük sandıklar. Bozuk para sandığı. Bir iki senede bir, değişen koltuk döşemeleri. Bir iki senede bir dolmuşun baştan başa boyanması, döşemelerin ve iç dekorunun yenilenmesi ve bir gelin gibi süslenmesi… Dolmuşçunun heyecanı ve zevki biz yolcuları da etkilerdi. Süslenmiş, konforu yenilenmiş dolmuşta kendimizi daha değerli hissediyorduk. Dolmuşçunun aldığı para helal olsun! Koltuklarda yer kalmayınca birkaç yolcunun sıkışarak oturduğu ve “motor üstü” diye bilinen yer bile konforluydu. “Motor üstü” şoförün hemen sağ tarafıydı. “Motor üstü”nün yanında, ön kapının basamaklarının bitiminde tekli yolcu koltuğu olurdu.
Dolmuşların arkasındaki iki iri camda en çok “ağlayan çocuk” resmini görürdük. İtalyan ressam Bruno Amadio’nun (1911-1981) imzasını taşıyordu. Bu“ağlayan çocuk” resminin kartpostalı da olurdu. Hemen her yerde rastlardınız bu resme. Dolmuşların arka camlarında futbol takımlarının posteri olurdu meselâ; sonra Orhan Gencebay olurdu, Ferdi Tayfur, diğer kadın ve erkek şarkıcı ve artistler, dağ ve kır manzaraları, Erzurumspor logosu… Arka camda sonraki yıllar Türk bayrağı, Osmanlı arması, bozkurt resimleri kendilerine yer buldu. Öyle ki dolmuşların tamponlarında, göğüslerinde, çamurluklarında, modifiye edilen paçalarında bile yazıya, resme rastlardınız. Dolmuşun arka lastiklerindeki çamurluklarda bir çift kadın gözü… Alev ateş gözlere kamyon kasalarında, kupalarında her tür araçta rastlıyorduk. Dolmuşun kapılarında besmele yazısına rastlamak mümkündü. Şoför mahallinde dikiz aynasının yanlarında karınca duası, bereket duası, nazar duası gibi tebrik kartı büyüklüğünde dualar olurdu. Bir de şoförün koltuğunun arkasına bir levha koyanlar olurdu. Oraya da bir dörtlük yazılırdı: “Bu çeşmenin haline bak / Su içecek bir tası yok / Kırma kimsenin kalbini / Yapacak ustası yok.” En çok rastladığımız şarkı sözü “Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni” idi.
Sanayi hattında tüm mahallelinin hemfikir olduğu şudur ki mahallenin en süslü dolmuşu benim de amcamınoğlu olan rahmetli Erol ağabeyinin dolmuşuydu. Kendisi 2004’te beyin tümöründen hayata veda ettiğinde daha 38 yaşındaydı. Onun ölümüne sadece ailemiz değil, tüm Sanayi Mahallesi ve hatta şehir ağladı. “010 Erol”…Hüviyetinde adı Birol olsa da o hep Erol Ertaş olarak bilindi. Kardeşi Ergün’le beraber mahallenin sevdiği dolmuşçu kardeşler… Bir dönem Sanayispor’da kalecilik yapan Ergün Ertaş 10 seneden fazladır Sakarya-Arifiye hattında halk otobüsü çalıştırıyor.
Sanayi dolmuşlarında dinlerdik yeni çıkan kasetleri. Dolmuşçularımız çoğunlukla Orhancıydı (Orhan Gencebay), sonra Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses, Hüseyin Altun ve diğerleri…
Anlayacağınız; her dolmuş şiirden musikiye, resimden dekorasyonuna muhteşem bir sanat galerisiydi. Gözünüz, gönlünüz doya doya yolculuk ederdiniz dolmuşlarda. Bir de sigara dumanı. Şoför camı açık olduğu halde şoförün sigarası hep camdan dışarı durur, bazen ön konsola koyduğu kül tablasına sigarasının külünü dökerdi. Dolmuşçular da zamanın modasına uyarak uzun favorileri, kolyeleri, künyeleri (bileklikleri), serçe parmaklarına taktıkları gümüş yüzükleriyle her biri Yeşilçam’dan fırlamış gibiydi. Yolcuların birçoğu modayı dolmuşçulardan takip ederdi.
1980’lerin başında dolmuşların Sanayi’deki sevk ve idare durağı, bugün herkesin “yol ayrımı” dediği yerdi. Bu durağa yol ayrımı denme nedeni şudur. Dolmuşlar buradan içeri girer yukarı Sanayi Mahallesi’ne çıkardı. Mahallenin dilinde tren hattının altı, Sanayi’nin yukarısının adı “Muhtar Avni”ninoralardı. 1970’lerde son durak Muhtar Avni’nin evlerinin aşağısındaki Biriketçi İsmail’in harmanının üstüydü. Sanayi Mahallesi’ndeki ilk meskenleşme ve ilk cami buradadır: Sanayi Cami
Sanayi’nin ilk dolmuşu 1974’te çalışmaya başlamış. (O dönem halk “dolmuş”u değil “minibüs” kelimesini kullanırdı) Kafkas Garajı’nda motor ustaları olan Dinarkomlu Ömer-Sadi Keleşoğlu kardeşler Sanayi Mahallesi’nde bir minibüsle dolmuşçuluğa başlamışlar. Bu sırada, Dağ mahallesini, Şehitler’i imara açan adam olarak bilinen, Kavak Mahallesi’nin muhtarı meşhur Poççikli Ali, Sanayi Cami’nin oraya (iç durağa) bir kulübe kurmuş ve Keleşoğlu kardeşlerden “güvenlik, sevk ve idare” adı altında para talep etmiş. Keleşoğlu kardeşler bu keyfî talebe “red” cevabı verince Poççiklilerle aralarında büyük kavgalar yaşanmış. Şiddetli kavgalardan sonra Poççikli Ali, Sanayi Mahallesi’ni terk etmiş. O zamanlar dolmuşçuluk, belediyenin kontrolünde değildi. Parayı basıp bir minibüs alan kişi, kendisine yer edineceği bir güzergâhta dolmuşçuluk yapabiliyordu. Bu durum 1984’te Belediye Başkanı Necati Güllülü zamanında resmiyete bağlandı ve ruhsat karşılığı dolmuş hatları verilmeye başlandı.
Keleşoğullarının minibüsünü aynı zamanda Atatürk Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okuyan amcaoğulları Ebubekir Keleşoğlu (fakülteden sınıf arkadaşları Muammer Cindilli, Hami Akbaba gibi şehrin tanıdığı isimlerdir.) kullanmaktadır ve Toparlaklılarla olan kavgada ciddi yaralar alır. Mahalleliye bugün “İlk dolmuşçu kimdi?” diye sorduğunuzda Dinarkomlu Ömer Usta cevabını alırsınız. 1974’te mahallede dolmuş hizmeti başlatan Ömer Keleşoğlu Sanayi Mahallesi’nde değil Aşağı Mumcu’da ikâmet ederdi; ancak mahallelinin şehri tanımasında, şehre intibak etmesinde, hayata tutunmasında önderlik eder, maddi manevi destek olurdu. O, Sanayi Mahallesi’nde ve Sanayi dolmuşçularındaki irfanî iklimin oluşmasında kuşkusuz en önemli mimardı. Yediden yetmişe her yaştan insanla hemhal olmayı başaran aşkın ve oldukça cömert bir insandı Ömer Keleşoğlu. Rahmet olsun kendisine.
Sanayi’de sitelerin yapılacağı yerler (1960’larda) siteler için imara açılmadan evvel Ömer Keleşoğlu’nun dedesi Osman Efendi’nin tarlalarıymış. Halen EBB Kent Konseyi Engelli Meclisi Başkanı olan Abdullah Keleşoğlu’ndanaldığım bilgiye göre dedesi Osman Efendi, Alvar İmamı olarak meşhur Hace Muhammed Lütfi Efendi’nin “sır kâtibi”ymiş. Efe hazretlerine ilham/muhabbet geldiğinde “Yaz Osman Efendi!” der, o birbirinden hikmetli mısraları Osman Efendi’ye yazdırırmış. Osman Efendi’nin Efe Hazretleri’nin şiirlerini yazdığı deri ciltli defter bugün Alvarlı Vakfı’nın İstanbul’daki genel merkezinde korunmaktadır.
(Devam edecek)