Yani bir maçta kötü oynarsınız, kazanmak istemez ve sonunda kaybedersiniz, bu şaşırtmaz. Dersiniz ki, böyle olacağı belliydi. Ama tam tersine topu siz oynarsınız, üst üste gol pozisyonu yakalarsınız, bunları değerlendiremez, en sonunda da kalecinizin çok basit hataları yüzünden üst üste iki gol yer ve sahadan mağlup ayrılırsanız bu çok zorunuza gider işte.
Evet, Erzurumsporumuzun önceki gün Sakaryaspor karşısında oynadığı futboldan bahsediyorum. Maç başlar başlamaz ilk on dakika boyunca acaba Erzurumspor maçın mı izliyorum diye tereddüte düşmedim değil. Takım öyle güzel pas yapıyor, öyle güzel hücum geliştiriyordu ki, resmen gözlerime inanamadım. Demek ki bizi hücum hattında Olanare öldürüyormuş diye düşünmedim dersem yalan söylemiş olurum. Bu oyunla pozisyon yakalanmaz mı, o da oldu. Öyle güzel ataklar geliştirdik ki, topu filelerle buluşturmamız neredeyse an meselesiydi. Eren’in pasını kalecinin üzerine atan Roshauvel, birkaç şut denemesiyle rakip takımın yüreğini ağzına getirdi ama sonuca ulaşamadı. Yine Eren’in yakaladığı mutlak gol pozisyonlarını cömertçe harcaması, rakip takım için adeta işaret fişeği oldu. Her zaman atamayana atarlar derler ya, rakip takım bunun gereğini yaptı ve kalecimiz Göktuğ’un basit hataları yüzünden bize cezayı kesti. Bu işler böyledir ve futbol sonuç odaklı bir oyundur. İsterseniz Arjantin gibi top oynayın, hikaye! Atamazsanız yersiniz, bu değişmez kuraldır. Bize kaleci diye Göktuğ’u her kim yutturmuşsa ona sormalı asıl hesabı.
Benim şahsen geri kalan üç maçtan da umudum yok; benim tek beklentim devre arasında transfer tahtasının açılması ve kale başta olmak üzere hücum hattımıza takviye yapılması yönündedir. Çünkü Göktuğ’un kaleciliği öğrenmesini beklersek; bizim köprünün altından çok sular akar.